Ortaokul yıllarıydı. 70’lerin başlarındaydık. Okulumuzun yakınında renkli renkli şekerlerini kavanozlar içinde tezgâha dizmiş bir Şekerci Dede vardı. Şekerler arasında susamlı, fındıklı, çikolatalı, naneli ve diğer çeşitler bütün çekiciliği ile çocukları dükkâna toplamaya yetiyordu. Haftanın birçok günü küçük kese kâğıtları içinde yüz gram şeker alıp ağzıma atmayı, şekeri emerek bitirmeyi seviyordum. Akşamları dişlerimizi fırçaladığımızı hatırlıyorum. Buna rağmen şekerler ağzımda gece uykusuna yattığımı da hatırlıyorum. Diş çürüklerim o yıllarda başlamıştı. Başlangıçta dişçiye babamla birlikte giderken, sonraları yalnız gitmek
sıradan hale gelmişti.
Önce çocuklarımızın, şimdi ise torunlarımızın diş bakımı konusunda bilinçli yetişmeleri konusunda sorumluluklarımız var. Diş bakımı üç yaşına yaklaştığımız bugünlerde oyunlarımızın bir parçası. Her öğün sonrası ağzımızı “luk luk” yapmak, arkasından karşılıklı birbirimizi izleyerek dişlerimizi doğru fırçalamak, suyu yutmadan ağzımızı çalkalama konusunda sonuç almaya çalşıyoruz. Bunu yaparken oyun sahamız genişliyor. Bazen üstümüz ıslatmak, küçük kaplarda oyuncak balıklarımızı yüzdürmek, kaplar arasında suları bir diğerine boşaltmak sevdiğimiz yaramazlıklarımız arasında.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder